EKONOMİK DAR BOĞAZDA KRİZ YÖNETİMİ
REEL HAYATTA KRİZ YÖNETİMİ
Literatürde genel anlatımla özetlenen Kriz Yönetimi, gerçek hayatta karşımıza çıktığında kitaplarda okumadığımız ve reel hayatta daha önce hiç karşılaşmadığımız durumları tecrübe etmemize bize mecbur bırakan kendine has bir durumdur. Bu anlatımla ne kastettiğimi, yaşadığım şahsi tecrübeden bahsederek ete kemiğe büründürmeye çalışacağım.
BİREYSEL KONFOR ALANI
Profesyonel kariyerim, İzmir Amerikan Lisesi’nden mezun olduktan sonra ABD’de Purdue ve New York Üniversitelerinde işletme ve uluslararası ilişkiler eğitimini müteakip, 2004 yılı sene başında Türkiye’ye dönerek 1976’da babam tarafından kurulmuş aile şirketimizde planlama departmanında işbaşı yapmamla başladı. Bahse konu aile şirketimiz, açık hava reklam sektörü içerisinde uluslararası reklam şirketlerinin hem Türkiye’de hem de Avrupa’da ihtiyaç durdukları ürünlerin tasarımı, projelendirilmesi ve seri üretimi konularında faaliyet gösteren, 18.000 m2 üzerine kurulu ve en yoğun döneminde 145 kişi istihdam eden bir organizasyondu. O dönemde bağımsız denetim ve YMM konusunda dört büyükler olarak adlandırılan grup içerisindeki uluslararası şirketlerden bir tanesiyle çalışılıyordu. Buraya kadar ki hayat hikayem, sermayedar bir ailenin ikinci nesli için planlanmış standart bir örnek olarak tanımlanabilir.
KRİZE GİDEN YOL
Kriz Yönetimini ilgilendiren kısım, 2006 senesinde vergi denetim kurulu tarafından aile şirketimize gönderilen bir vergi inceleme tebligatı ile başladı. Bu konu, uzun yıllardır hammadde aldığımız bir tedarikçinin geçirdiği denetim sonucu aleyhinde bir vergi inceleme raporu tanzim edilmesi ve bu rapora istinaden ilgili işletmenin satış yaptığı tüm şirketlerin de ayrıca incelemeye alınması ile bizim gündemimize girdi. Bahse konu vergi inceleme sürecinin tüm yönetimini o tarihte çalışmakta olduğumuz uluslararası bağımsız denetim şirketi üstlenmişti. Her ne kadar bizim şirketimiz için her şeyin ilgili mevzuata uygun yapıldığı ve herhangi bir sıkıntı olmadığı şeklinde konu hakkında tarafımıza teyit verilmiş olsa da vergi denetim sürecinin sonunda şirketimiz aleyhine rapor tanzim edildiği bir durumla karşı karşıya kaldık. İlgili bağımsız denetim şirketi, hiçbir şekilde evham etmememiz gerektiği ve konunun vergi mahkemesi nezdinde şirketimiz lehine çözülebileceğini beyan ederek ilgili hukuki sürecin de sorumluluğunu üstlendi. 2008 yılı tarihte görülmüş global manada en büyük finansal krizin yaşandığı bir dönem oldu. Aile şirketimiz için ise 2008, önce Lehman Brothers’ın iflası ile bankacılık sisteminin kökten sarsıldığı, tüm banka limitlerinin kısıldığı, yeni limit tahsisinin durdurulduğu ve eşzamanlı olarak iş yaptığımız bütün uluslararası reklam şirketlerinin yatırım projelerini askıya aldığı bir sene olmanın ötesinde yerel vergi mahkemesinde açmış olduğumuz davada aleyhimize karar verildiği bir seneydi. Yerel mahkeme kararını, süreci üstlenmiş olan bağımsız denetim şirketi Danıştay’a temyiz etti. Ancak o dönemde ilk kez öğrendiğim bir olgu, Gelir İdarisi Başkanlığı’nın uygulamada yerel mahkeme kararı sonrasında Danıştay’ın kararını beklemeden tahsilat sürecini başlattığı gerçeğidir.
2009 yılı hayatımda karşılaştığım en karanlık dönemlerden birisiydi. Türkiye’de daha önce yaşanan ekonomik krizler, sadece bizim ülkece maruz kaldığımız ve aylarla tanımlı belli bir süre sonra toparlanma sürecine girilen durumlardı. O gün yaşanan ise ilk kez çok uzun süren global bir iktisadi darboğaz sonucu şirketi ayakta tutmak için daha önce hiç gündemimize girmemiş yollara başvurmak zorunda kaldığımız bir yıl oldu. Aldığımız tüm tedbirler neticesinde çok zorlu geçen bir senenin son aylarında Danıştay’dan aleyhimize gelen karar sonucu aile şirketimiz bir ölüm kalım durumu ile karşı karşıya kaldı. Bu noktada babam ilk önce çalıştığımız bağımsız denetim şirketi ile tüm ipleri kopardı ve aldığım işletme eğitimine dayanarak şirketin tüm mali işler sorumluluğunu bana verdi. Bir anda kendimi o güne kadar işletme fakültesinde hiç görmediğim ve 4 senelik profesyonel kariyerimde hiç tecrübe etmediğim bir durum ile karşı karşıya buldum. Şirketimizde görev yapan ilgili birimlerin yöneticileriyle ve danışmanlarla detaylı bir toplantı serisi yaptıktan sonra içerisinde olduğumuz durumu daha net kavradığımı ve bunun neticesinde uzun bir süre akşamları uyku uyumakta zorlandığımı bugün halen çok net hatırlıyorum.
YA HERRÜ YA MERRÜ
Hayatımda ilk kez Vergi Dairesi ve SGK gibi kamu kurumlarıyla ilişkileri yönetmek, karşı karşıya olduğumuz hukuki süreçle ilgili doğru çözümleri aramak ve 2010 yılında piyasaların açılmaya başlaması ile yeniden almaya başladığımız siparişlerde maruz kaldığımız uzun vadeli ödeme planları üzerinden şirketin gerek duyduğu işletme sermaye açığının finansmanını sağlamak için bankalarla yeni kredi çözümleri üretmek gibi gerekliliklerle yüz yüze kaldım. Kamu kurum yöneticileri, hukukçular ve bankacılar ile gerçekleştirdiğim ilk görüşmelere giderken yaşadığım paniğin ve stresin kalp atışımı nasıl hızlandırdığı, bu satırları yazarken halen gözümün önüne geliyor. Hem bulunduğumuz ilde hem de Ankara’da kamu kurumlarıyla ilişkileri şahsen yönetmeye başladıktan sonra yıllardır bu konuda ehil olduğuna güvendiğimiz danışmanların süreçleri aslen nasıl yanlış yönetebildiklerini ve ilgili kamu kurumlarıyla doğru iletişimin kurulması ile nasıl doğru bilgiye ulaşılabileceğini yakinen tecrübe ettim. Benim için öğrendiğim en can alıcı ders, mevzuatı sadece resmi gazeteden okuyarak yorumlayan ve ilgili kamu kurumuyla yakın, doğru kişisel ilişkisi olmayan danışmanların, okuduklarından kendilerinin yaptığı yorumlarla danışanlarını ne kadar yanlış durumların içerisine yönlendirme potansiyelleri olduğuydu. Aynı dönemde hukuki süreçlerle ilgili de çok benzer bir durumun vaki olduğuna ve her ne kadar bulunduğunuz ilde bir hukuk bürosuyla çalışmak zorunda olsanız da işlerin aslen İstanbul ve Ankara’da gerçek manada çözüme kavuştuğuna şahitlik ettim. Konu bankalara geldiğinde ise genel müdürlükler nezdinde İstanbul il sınırları dışında kalan her yerin “taşra” olarak addedildiğini, bu sebeple farklı illerdeki şubeler/bölge müdürlükleri üzerinden yapılan her türlü kredi tahsis talebinin bu kapsamda değerlendirildiğini ve bu noktada ihtiyaç duyulan proje finansmanının ancak doğru danışmanlar eliyle genel müdürlük nezdinde doğru şekilde izah edilmesi ile çözüme ulaşılabildiğini bizzat gözlemledim.
Anlattıklarıma örnek olarak bağlı olduğumuz vergi dairesindeki bir memurun yıllardır ısrar ettiği bir uygulamanın aslen doğru olmadığını Ankara’da Gelir İdaresi Başkanlığına şahsen yaptığım bir ziyarette öğrenip, daha sonra ilgili başkanlıkça yönlendirilmem neticesinde özelge portalından aynı konuda daha önce verilmiş resmi görüşü bulup akabinde yanlış uygulamada ısrar eden memura ilgili özelgeyi ibraz ettikten sonra uzun zamandır süre gelen ısrardan bir anda vazgeçildiğine şahitlik etmemi gösterebilirim. Benzer şekilde doğru hukuki danışmanlarla çalışıldığında üst mahkemenin aleyhimize vermiş olduğu bir kararı, yine aynı üst mahkemeye yapılan karar düzeltme başvurusu ile nasıl lehimize döndüğünü anlatabilirim. Yine bulunduğumuz ildeki bir banka şubesi üzerinden talebi geçilen fakat reddedilen kredi tahsis talebimizin, aynı bankanın genel müdürlüğüne konu doğru şekilde izah edildiğinde onaylandığı örneği aktarabilirim. Yukarıda bahsettiğim süreçler, benim profesyonel hayatla ilgili bakış açımı temelinden hem sarstı hem de dönüştürdü. Kriz Yönetimi denen olgunun ancak o güne kadar alışılmış konfor alanının tamamen dışına çıkılarak, olaylara sıfırdan ve farklı bir pencereden bakılması ile yönetilebileceğini zorlu geçen iki yıllık dönemde görme fırsatım oldu.
BETERİN BETERİYLE YÜZLEŞMEK
Her ne kadar Lehman Brothers’ın iflası sonrasındaki dönemde karşı karşıya kaldığımız zorluklara bir şekilde çözüm üretebilmiş olsak da hizmet ettiğimiz sektörde ürün tercihleri ile ilgili oluşan kalıcı değişim sonucu 2010 yılından sonra ilk kez karşı karşıya geldiğimiz Çinli üreticilerle rekabet, aile şirketimizi finansal bir fasit dairenin içerisine sıkıştırdı. Azalan kar marjlarının, finansman maliyetlerini karşılayamaması sonucu şirketin gitgide artan borçlanması bizi 2013 sene başında iflas erteleme talebiyle mahkemeye başvurmak zorunda bıraktı. Bu yeni süreç, hayatımda Kriz Yönetimi ile ilgili daha öğrenilmesi gereken birçok farklı konu olduğunu bana gösterdi. Şirketimizle ilgili iflas erteleme kararının mahkemece alınmasını müteakip önce piyasadaki banka çeklerimiz karşılıksız kaşesi yemeye başladı. Bunu takip eden birkaç gün içerisinde tahsilatlarını yapamayan tedarikçiler kapımıza yığıldı. Eş zamanlı olarak kredilerimizin bulunduğu bankaların şube yöneticileri ardı ardına bizi ziyarete geldi. Kişisel ve kurumsal ilişki yönetimi açısından çok yoğun ve stresli bir dönemi yaşamak zorunda kaldık. Önceliğimiz, hayatımıza ilk kez giren ve mahkeme kararı ile şirket üzerinde her türlü yetkiye haiz, kayyum olarak atanan kişiyle doğru iletişimin kurulması ve onun uygun bulacağı doğru stratejinin hayata geçirilmesi oldu. Bu bağlamda öncelikle iş yaptığımız şirketlere giderek bize sipariş vermeye devam etmeleri konusunda onları ikna etmek için yoğun bir görüşme trafiği yönettik. Bununla birlikte alacağımız işlerin hammadde ve yarı mamul tedariğini devam ettirebilmek için çekleri karşılıksız çıkan tedarikçilerimizle oturup çalışmaya devam etme konusunda uzlaşma zeminini bulmak için ciddi bir çalışma yaptık. Süreçle ilgili ikinci önceliğimiz ise borçlu olduğumuz tüm bankalarla kredi borçlarımıza dönük yeniden yapılandırma anlaşmalarının yapılması oldu. İflas erteleme süreciyle ilgili en önemli konu, şirketin iş yapmaya devam edebiliyor olması ve bu kapsamda geçmiş borçlarını yapılandırarak belli bir takvimde geri ödemeye başlaması idi.
Mahkemeye başvurduğumuz dönemde, Türkiye’de hakkında iflas erteleme kararı verilmiş şirketlerin %80’inden fazlasının ilk bir yılın sonunda gerekli iyileşmeyi gösteremeyerek hakkında iflas kararı verilmiş olduğu şeklinde bir istatistik mevcuttu. Bu oranın neden bu şekilde olduğunu iflas erteleme kararı sonrası kişilerin ve kurumların ikna edilmesi sürecinde yaşadığımız büyük zorluklar sonucu anladım. Önümüzdeki bu hakikate rağmen ortaya konulan büyük eforla borç ödeme sürecini başarıyla hayata geçirip ilgili mahkemede her yıl tekrarlanan inceleme dönemlerinde iki kez daha iflas ertelemenin uzatılması kararını alabildik. Ancak üçüncü yılın sonunda, 2016 senesinin ilk çeyreği içerisinde siparişlerimizde yaşanan daralma sonucu borç geri ödeme kapasitemiz sekteye uğradı. Mahkeme sürdürülebilir bir iyileşme trendini, ilgili yasa gereği görmek zorunda olduğu için geri ödeme kapasitemizde yaşanan durgunluk neticesinde 2016 Nisan ayında şirketimizle ilgili iflas kararını verdi. İlgili mahkeme kararını takiben iflas masası kuruldu ve oradan gelen yetkililer fabrikadaki şirketin tüm mal varlığıyla ilgili gerekli tutanakları düzenleyip, işletmenin sorumluluğunu yasal olarak üstlenip, babamın 40 yıl önce başlamış olduğu yolculuğa son noktayı koydu.
ÇÖZÜM İÇİN ADAPTASYON KAPASİTEMİZİ ARTTIRMAK
Yukarıda özetini paylaştığım, sekiz yıl süren Kriz Yönetimi süresince daha önce literatürde hiç okumadığım ve kariyerimde hiç karşılaşmadığım birçok farklı konuyu ve durumu bizzat yaşamış oldum. Bu tecrübeden edindiğim en büyük ders, maruz kalınacak bir kriz döneminde normal zamanlarda edinilmiş geçmiş tecrübenin hemen hemen hiçbir fayda sağlamadığı, karşı karşıya kalınan aşırı stresli durumlarda sakin kalmanın, düşünerek ve sorgulayarak sıfırdan yeni bir bakış açısıyla konulara yaklaşmanın çok büyük önem taşıdığıdır. Bu yolculukta bir diğer önemli konu ise krizi yöneten kişinin, farklı anlatımlarla karşısına çıkan ve çözüm sunacağını taahhüt eden onlarca kişi ve kurum arasından doğru olan seçenekleri ayıklayabilme kapasitesidir. Böyle bir dönemde karşı karşıya kalınan en büyük sınav, aşırı stres altında hatalı yönlendirilmeye en çok açık olunduğu ve zafiyet gösterme riskinin en yüksek olduğu bir ortamda, kısıtlı olan paranın ve zamanın yanlış tercihlerle boşa harcanmadan doğru yolda ilerlemeye devam edilebilmesidir. Bunu yapabilmenin sırrı ise her ne kadar ağır stres altında olunursa olunsun konular hakkında şahsen okumak, araştırmak, söylenen her şeyi muhakkak sorgulamak, kendi içine kapanmadan proaktif bir şekilde doğru insanlara ulaşabilecek ilişki yönetimini ısrarla uygulamak ve öz motivasyonu her durumda yüksek tutabilmektir.